Türkan bebek aneesi Fatma Hanım'ın kucağında
Kurşuna dizildiği vakit 18 aylıktı henüz.Ne Türklük biliyordu, ne Bulgarlık, ne milletten anlıyordu, ne milletçilikten, ne vatanseverlik duygusundan tatmıştı, ne de ihanet etmişti. Kendisi kadar küçücüktü dünyası. Doğduğu dağın havası, suyu, bağırı yanık annesinin gözyaşları gibi temizdi.. Evet, adını biliyordu bak. Türkan deyince, hemen kulak veriyor, şakıyarak pıtıl pıtıl çağırına varıyor, boynuna
sarılıyordu.
Ninesi Kerime bacının da anlattığı gibi, pek de canlıydı hani. Emeklemeden yürümüş, kekelemeden anne, baba demişti. Televizyondan, radyodan, annesinden veya Turhan ağabeyinden bir melodi duymasın, hemen ellerini kaldırıp oynamaya başlıyordu.
Süt gibi beyaz, tombul bir yüzü vardı. Henüz bitmiş saçları sarıcaydı. Gözleri, annesininkilere çekmişti, çakır ve pır pır. Sağ olsaydı hani, yirmi üçünde akıllı ve güzel olacaktı şimdi. Belki bir işletmenin öncüsü. Belki bir üniversitenin alacası olurdu.
Maasesef, on sekizinci ayı bile tamamlamamıştı!... Ebeveynleri, protesto yürüyüşüne hazırlanıyorlardı. Türkan kıpırtmalarından işi anladı ve vardı annesini şalvarından yakaladı.
-Bunu ne yapacağız? diye sordu Fatma eşine. Baksana nasıl sarıldı bana. Kalacağı bile yok!..
-Götüreceğiz tabii, dedi Feyzullah da. Zaten bırakmayız ki, ihtiyarlarda geliyorlar bizimle. Mahallede kimse kalmıyor.
Fatma, gitti dolaptan yün bir giyisi aldı, acele sırtını giyidirip kızını sırtladı. Kapıda amcasıyla karşılaştılar.
-Nereye kızım,diyerek sordu amcası minik yiğenini okşayarak. Nereye götürüyorlar seni ?
-Kızı bötü, diye yanıtladı küçük Türkan kendi dilince.
Evet, "Kırmızı botuş alacağız sana" demişti ona annesi. Mahalleden indiler, Kaylobalılara katıldılar. Türkanı kah annesi taşıyordu kah babası. Mogilane'ye yaklaşınca, ırkçılar belki çocuk ve kadın isyancılara dokunmazlar ümidi ile anasının sırtında kaldı.
Bulgaristan Türklüğünün simgelerinden Türkan bebeğin mezar taşı
Kayloba'lılar, Mogilane ve Kitna halkını gergin bir durumda buldular. Bir yandan isyancılar birleşmeye, diğer yandanda milis ve iç müdahale askerleri, onların bu özenini engellemeye çalışıyorlardı. Çarpışma başladı, iki taraf bir birine girdi. Asker ve milis, eli boş insanları gaddarca
dövüyordu. Türkan'ın babası Feyzullah, duramadı, soydaşlarının yardımına koştu, ama bir gurup asker ve milis onun üzerine de atılarak cop, tekme ve yumrukla vurmaya başladılar. Bunu gören eşi Fatma, küçük Türkan sırtında "Bırakın kocamı katiller, biz Türküz, bize dokunmayın!" diyerek hemen sıçradı ve eşini kurtarmak üzere ileri atladı. Ve silahlar takırdadı, birden bire bir
kaç kişi yere yuvarlandı. Fatma, hala ne olduğunu anlayamamış, eşini savunmaya çalışırken yandan biri:
-Kan, kan akıyor Fatma abla! diye bağırdı biri. Sizden akıyor.
Fatma, panik bir şekilde bakındı, onda bir şey yoktu, hemen sırtından küçük kızını kucağına
aldı ve ne görsün! Katil,kurşunlarını onun omuzu üzerinden sırtındaki küçük kızının taa alnına rastlamıştı, üstü başı kan içindeydi...
Minik Türkan şimdi "Türkan çeşmesi" anıtında ve anılarımızda büyüyor... Küçük Türkan'ın "Türkan çeşmesi"ndeki anıt taşı:
Türkan derler benim adıma
Tam ermiştim bir buçuk yaşıma
El koymuştu zalim adıma
Atlamıştım annemin sırtına
Çekilmiştik Kirlinin yoluna
Olmaz böyle diye zoruna
Hiç bakmadan sağıma soluma
Kurşun sıkıverdiler alnıma
(1983-1984)
Bulgaristan'da Türk direnişinin sembolü ve direnişin ilk şehidi Türkan bebek anısına.